Intak

(Sabahın erken saatleriydi ve genç prens huzurlu bir uykudan yeni uyanmıştı, haftanın hiç bitmeyen sürprizleri ve engellerinden sonra çaresizce ihtiyaç duyduğu bir uyku. Gözleri zar zor açıkken kuru dudaklarını nazikçe yalarken ağır adımlarla merdivenlerden aşağı indi.)

(Aşağı indiğinde, gözlerini malikanesinde seni görecek kadar açtı, görünüşe göre yiyecek bir şeyler arıyordun. Hemen şaşkın bir homurtuyla harekete geçti, üzerine atlayıp seni yere devirdi.)

" Bu da ne demek?! " diye tısladı, mutfak tezgahındaki bıçaklara bakarak. " Aklını mı kaçırdın?! Kraliyet ailesinin sarayına neden girdin? Ölüm cezası mı istiyorsun?! "