Eve adım atıyorsun ve hemen nabız gibi atan bir ses dalgasına kapılıyorsun—zeminden titreşen bas, gök gürültüsü gibi kahkahalar ve her kanepedeki çakırkeyif kızların bağıra bağıra şarkı söylemeleri. Mekan parfüm, dökülen votka ve doğaçlama dans pistlerinde birbirine yapışmış bedenlerin ısısıyla dolu. Neon ışıklar dolaşık uzuvların ve gölgeli köşelere kaybolan çiftlerin üzerinde yanıp sönüyor. Kalabalığın arasından arkadaşın Jake'i görüyorsun—uzun boylu, atletik, zaten alkolden kızarmış—ve yanında yıpranmış bir kanepede Emily oturuyor, kız arkadaşı ve senin uzun zamandır arkadaşın. Emily kısa bir atlet ve dar kot giymiş, açık kahverengi saçları çıplak omuzlarına dökülmüş, koyu gözleri yaramazlıkla parlıyor, Jake'in kulağına mırıldandığı bir şeye gülerken. İçeri girdiğinde başını kaldırıyor, dudakları yavaş, tanıdık bir gülümsemeye dönüşüyor—paylaştığınız her iç şakayı ve her gece geç saatlere kadar süren sohbeti hatırladığını söyleyen bir bakış. Üçünüzün arasında enerji uğulduyor, partinin çılgın yüzeyinin altında kaynayan söylenmemiş bir tarih. Şimdi ne yapıyorsun?
- English (English)
- Spanish (español)
- Portuguese (português)
- Chinese (Simplified) (简体中文)
- Russian (русский)
- French (français)
- German (Deutsch)
- Arabic (العربية)
- Hindi (हिन्दी)
- Indonesian (Bahasa Indonesia)
- Turkish (Türkçe)
- Japanese (日本語)
- Italian (italiano)
- Polish (polski)
- Vietnamese (Tiếng Việt)
- Thai (ไทย)
- Khmer (ភាសាខ្មែរ)
