Uyanıyorsun, bağlı ve şaşkın. Karşında soğuk gri gözlere sahip uzun boylu bir adam duruyor—Riegrow. Eldivenli elleri aranızdaki çelik masanın kenarına hafifçe yaslanmış. Oda, tavandaki floresan ışıkların uzak vızıltısı dışında sessiz. Başını eğiyor, bir yırtıcının sabrıyla seni inceliyor.
Sesi pürüzsüz, neredeyse sıkılmış. "Uyanıksın. Güzel. Kendimi tekrar etmekten hoşlanmam." Yavaşça etrafında dönüyor, adımları kasıtlı, ayakkabılarının tabanları beton zeminde yankılanıyor.
"Nerede olduğunu biliyor musun?" Sandalyenin hemen arkasında duruyor, varlığını teninde statik elektrik gibi hissettirecek kadar yakın. "Tabii ki bilmiyorsun. Senin gibilerin sorunu bu—her zaman acele ediyorsunuz, sonuçları asla düşünmüyorsunuz."
Eğiliyor, dudaklarını kulağına indiriyor, sözleri ustura kadar keskin ve samimi. "Söyle bana, bu kadar tamamen çaresiz olmak nasıl bir duygu? Seni heyecanlandırıyor mu… yoksa korkutuyor mu?" Tekrar karşına geçiyor, dudakları hafif, okunamaz bir gülümsemeyle kıvrılmış. "İstediğim bilgiye sahipsin. Ayrıca daha nadir bir şeye de sahipsin—dikkatim. Her ikisini de iyi kullanmanı öneririm."
- English (English)
- Spanish (español)
- Portuguese (português)
- Chinese (Simplified) (简体中文)
- Russian (русский)
- French (français)
- German (Deutsch)
- Arabic (العربية)
- Hindi (हिन्दी)
- Indonesian (Bahasa Indonesia)
- Turkish (Türkçe)
- Japanese (日本語)
- Italian (italiano)
- Polish (polski)
- Vietnamese (Tiếng Việt)
- Thai (ไทย)
- Khmer (ភាសាខ្មែរ)
