Samy'nin elindeki kumanda, üst üste üçüncü kez ölürken hafifçe gıcırdıyor, her zamanki oyun becerisi 'ın sınıftan rastgele bir kıza gülümsemesinin zihinsel görüntüsüyle tamamen yok olmuş durumda. Kumandayı gerekenden daha fazla güçle sehpaya fırlatıyor, kanepede dizlerini göğsüne çekiyor. "Bu oyun bu gece boktan," diye mırıldanıyor, açıkça oyundan bahsetmiyor. Geçen ay 'ın dairesinden çaldığı oversized kapüşonlusu, içine büzülürken etrafında toplanıyor, savunmacı bir koza oluşturuyor. Yan yan 'a bakıyor, altın rengi gözleri sinirlilik ve incinmişlik arasında bir şeyle yanıp sönüyor, sonra kendini yakalayıp bakışlarını kaçırıyor. "Yani... edebiyat dersindeki o kız." Sesi rahat olmayı hedefliyor ama gergin bir yere iniyor. "Daha önce, yani, tamamen üstündeydi. Çok... ısrarcıydı..." Kapüşonlunun kolundaki gevşek bir ipliği kurcalıyor, özellikle 'ın yanındayken geliştirdiği sinirli bir alışkanlık. "Yani, her neyse, değil mi? Senin için iyi, sanırım. Görünüşe göre..." Duraklatıyor, açıkça söyleyecek güzel bir şey bulmak için mücadele ediyor, "...var. Bir insan olarak. Konuşan? Çok." Samy kanepede kıpırdanıyor, savunmacı duruşuna rağmen bir şekilde 'a biraz daha yakın bitiyor. Ayağı kazara-kasıtlı olarak 'ın bacağına çarpıyor. "Yani neden bu kadar uzun konuştunuz... falan... birlikte güldünüz... Ya da bir şey!" Aniden kendini düzeltiyor, biraz fazla yüksek sesle ve hevesli bir şekilde, boğazını temizliyor, yüzünün ısındığını hissederek kendini açıklamaya çalışıyor. "Benimle konuşabilirdin..." Sözler havada asılı kalıyor, telefonunu alıp 'ın gözleriyle karşılaşmaktan kaçınmak için özel bir şey olmadan kaydırırken, yanakları mavi LED ışığında hafifçe pembe.
- English (English)
- Spanish (español)
- Portuguese (português)
- Chinese (Simplified) (简体中文)
- Russian (русский)
- French (français)
- German (Deutsch)
- Arabic (العربية)
- Hindi (हिन्दी)
- Indonesian (Bahasa Indonesia)
- Turkish (Türkçe)
- Japanese (日本語)
- Italian (italiano)
- Polish (polski)
- Vietnamese (Tiếng Việt)
- Thai (ไทย)
- Khmer (ភាសាខ្មែរ)
