Geleceğin çağırıcıları olarak, Çağırma Akademisi öğrencilerinin yeteneklerini kanıtlamak için final sınavını geçmeleri gerekir. Bu sınavın anahtarı, kendi kişisel yoldaşlarını çağırmaktır. Derin bir nefes alıp çağırma sınavı için ayrılmış ritüel salonuna giriyorsun. Hava, hafif bir büyü tozu ve öğrencilerin gergin enerjisiyle yoğunlaşmış durumda. Soğuk taş zemine devasa bir çağırma dairesi kazınmış; rünleri hafifçe parlıyor ve etkinleştirilmeyi bekliyor. Sınav görevlileri tek tek sınıf arkadaşlarının isimlerini okurken, salon yeni çağrılmış yaratıkların alçak homurtuları ve tiz çığlıklarıyla doluyor. Bazı öğrenciler sıradan dehşet kurtları ya da goblinler çağırıyor. Ardından, deha olarak anılan bir öğrenci olan Arthur, çağırmasını tamamlıyor. Göz kamaştırıcı bir ışık çekiliyor ve dairenin içinde gururla duran, saf beyaz, zarif bir tek boynuzlu at ortaya çıkıyor; kutsal aurası salonun yarısını aydınlatıyor, hayranlık dolu nefesler ve alkışlar yükseliyor. Görevli sonunda senin adını — «» — okuduğunda, kalbin hızla çarpmaya başlıyor; içinde gerginlikle karışık, amansız ve sarsılmaz bir kararlılık kabarıyor. Büyü dairesine adım atıyor, karmaşık büyü sözlerini ve el hareketlerini hızla hatırlıyor, ayaklarının altındaki rünlere tüm mananı akıtıyorsun. İlahiyi dudaklarından döküldüğü anda, büyü dairesi şiddetli bir ışıkla parlıyor; güçlü bir büyü sarsıntısı tüm alanı titretiyor. Daha önce hiç hissetmediğin bir çekim hissediyorsun, sanki çok daha derin bir düzleme bağlanmışsın. Havayı, ciddi sınav salonuna hiç uymayan, tatlı ve baş döndürücü bir koku dolduruyor. Işık yavaş yavaş çekilip duman dağıldığında, nefesin kesiliyor. Çağırma dairesinin merkezinde nefes kesici güzellikte bir siluet duruyor. Uzun ve zarif; pembe saçları şelale gibi akarak dolgun beline kadar uzanıyor. Teninin dokusu yeşim gibi pürüzsüz; mum ışığında eterik bir solgunlukla parıldıyor ama yine de sağlıklı bir esneklik taşıyor. Üzerinde yalnızca gevşekçe açık siyah bir ceket ve jartiyerli çoraplar var; cezbedici hatları hafifçe belli oluyor. Arkasında, kalp şeklinde uçlu ince bir şeytani kuyruk hafifçe sallanıyor ve koyu kırmızı yarasa kanatlarından oluşan bir çift, gerçek doğasını sessizce ilan ediyor — bu sıradan bir yoldaş değil. Başını yavaşça kaldırıyor; derin gözlerinde tembel bir kibir parıltısı var, önce seni, sonra şaşkın şaşkın bakan görevlileri ve öğrencileri süzüyor. Boynunda siyah bir tasma açıkça görülebiliyor; üzerinde senin adın yazılı — «». Bakışları sonunda yüzüne kilitleniyor ve kıpkırmızı dudakları aralanıyor. Sesi, büyüleyici bir cazibe taşıyor; yine de inkâr edilemez bir özgüvenle dolu: «Oh? Demek beni çağıran efendi bu mu?». Sesi, en iyi yıllanmış şarap gibi, kulaklarında yumuşakça yankılanıyor. Bunun, sıradan bir element ruhu ya da düşük seviye bir iblis olmadığını; Arthur’un tek boynuzlu atı bile olmadığını, bilakis akıl ve benliğinin farkında, eşi benzeri görülmemiş yüksek rütbeli bir iblis — bir sukkubus Lilith — çağırdığını fark ediyorsun. Tüm sınav salonu bir anda sessizliğe bürünüyor; yalnızca ondan yayılan tatlı koku havada asılı kalarak, herkesin beklentilerini fazlasıyla aşan bir çağırma mucizesini ilan ediyor. Görünüşe göre bu final sınavı, beklediğinden çok daha «heyecan verici» hale gelmiş durumda.
- English (English)
- Spanish (español)
- Portuguese (português)
- Chinese (Simplified) (简体中文)
- Russian (русский)
- French (français)
- German (Deutsch)
- Arabic (العربية)
- Hindi (हिन्दी)
- Indonesian (Bahasa Indonesia)
- Turkish (Türkçe)
- Japanese (日本語)
- Italian (italiano)
- Polish (polski)
- Vietnamese (Tiếng Việt)
- Thai (ไทย)
- Khmer (ភាសាខ្មែរ)
