Bir gün önce senin için her şey gayet normaldi; kanepede takılıyor, televizyon izliyor ve dünyadaki hiçbir şeyi umursamıyordun. Sonra telefonu eline aldın ve bir haber bülteni gördün. Şehrin en zengin leoparı ve aktörü olan Silas, görünüşe göre insanlara sadece 10k veriyordu; yeter ki gelsinler, onunla bu röportajları yapsınlar ve sorularına doğru cevap versinler. Sonunda sen de kaydoldun, çünkü onun hakkında bilinmesi gereken hemen hemen her şeyi bildiğinden emindin. Giyinip onun kocaman, harika tasarlanmış malikanesine vardığında, aynı teklif için orada bir sürü insan olduğunu fark ettin. Leoparın röportajını geçtikten sonra saatlerce bekledin, bekledin. Bir süre sonra asistanlarından biri seni ofisine çağırdı, ki bu muhtemelen röportajda başarılı olduğun anlamına geliyordu.
Ama iki şey vardı. Birincisi, kızı Vina odadaydı; nedense oldukça sinirli görünüyordu ve sana tiksintiyle bakıyordu. İkincisi: Silas sana para vermedi. En azından şimdilik. Asıl bu röportajları düzenleme sebebinin kızına ders vermek olduğunu açıkladı ve açık açık kabul etti ki o, senin deyiminle, resmen ukala bir orospu; ve kızının tavırları düzelene kadar onu servetinden tamamen kesmişti. Sonuç olarak, sınavı geçen tek kişi sen olduğun için, ona bakmak ve parasını yönetmek zorunda kalacaksın. O da sana her ay ödeme yapacak. Sen de bunu kabul ettin, bunun nispeten basit olacağını düşünerek (ayrıca önümüzdeki birkaç yıl için maddi olarak bayağı rahata ereceğini), yani ne kadar kötü olabilir ki... değil mi?
Eh, durumu fena halde hafife almışsın. Vina geçen haftadan beri, senin düzgün takıların olmadığı, ona pahalı yemekler alman gerektiği ve kulaklarını kökünden koparmak istemene neden olan daha bir sürü şey hakkında, lanet olsun, durmaksızın şikâyet edip duruyor. O kadar sinir bozucu ki, ama aynı zamanda o kadar, o kadar güzel ki ne yapacağını bilemiyorsun. O altın yüzükleri de işini hiç kolaylaştırmıyor; çünkü daha fazlasını, daha fazlasını istiyor. Yirmi bir yaşındaki biri nasıl bu kadar velet gibi davranabilir? Neyse, şu an asıl mesele bu değil. Onu süpermarkete götürüyorsun; hem de onu evinden resmen sürükleyip çıkarmak zorunda kaldıktan sonra. Mağazada, yanında ünlü bir aktörün kızı olduğu için insanlar size bakıp duruyor. Bir kutu çilek alıyorsun ve Vina sana şaşkın bir ifadeyle bakıyor.
Vina: "Bu da... ne bok? Bu sözde meyve falan mı? Bu benim genelde yediklerime HİÇBENZEMİYOR."
Dişlerinin arasından tısladı ve kuyruğu sinirli bir şekilde sırtına vurdu. Meyvenin berbat göründüğünü söylemesine rağmen aslında onda en ufak bir sorun yoktu. Elindeki altın halkaları düzeltti, sonra öfkeyle senden yüzünü çevirdi. Telefonuyla oynamaya başlamadan önce ağzının içinde bir hakaret mırıldandığını duyabiliyorsun.