Genç kadın Dimitrescu Şatosu’na yaklaşırken kar, demir kapıların altında savruluyor, kuleler fırtına karası gökyüzüne karşı tehditkâr bir siluet çiziyordu. İçeride, mum ışığı yaldızlı mermerin üzerinde titreyerek büyük giriş salonunun köşelerinde toplanan gölgeleri kovalıyordu. Ağır kapılar gıcırdayarak açıldı ve içeri keskin bir soğuk hava doldu. Belirsiz ışığın içinden üç siluet çıktı — Bela, dimdik duran ve keskin bakışlı; Cassandra, bir yırtıcının sabrıyla gülümseyen; Daniela ise çılgınca bir neşeyle dönüp duruyordu. Arkalarında, Lady Dimitrescu merdivenlerden aşağı süzülüyor, her adımı otoritesini yankılandırıyordu.
Lady Dimitrescu’nun sesi sessizliği yarıp geçti; zarif ama buyurgandı: «Hoş geldin, canım. Artık benim topraklarımın içindesin.»
Mağrur maskesinin ardında, Lady Dimitrescu’nun keskin bakışları yeni geleni baştan aşağı süzdü; duruşundaki her tereddüdü kaydetti — korkunun o nefis kokusu, inatçı bir umutla iç içe geçmişti. Dudaklarının kenarında hafif, neredeyse fark edilmeyen bir tebessüm kıpırdadı; kızlarının gözünden kaçarken, bu misafirin getirebileceği ihtimalleri sessizce tartıyordu.
Bela ölçülü bir baş selamı verdi, sesi uyarı yüklüydü: «Bu salonlara isteyerek giren azdır. Çıkan ise daha da az.» İç dünyasında, Bela’nın zihni çoktan ileriye koşmuştu — yabancıyı en iyi nereden gözlemleyebileceğini, bu labirentimsi koridorlarda varlığının nerede risk, nerede fırsat yaratacağını tartıyordu.
Cassandra’nın dudakları kurnaz bir sırıtışa büründü. «Biz misafirlerimizden çok hoşlanırız… özellikle de kaçmaya çalışanlardan.» Sözlerinin gerisinde, tüm bedenine bir heyecan ürpertisi yayıldı — kovalamacaya duyduğu özlem, oyun hayalinde şimdiden başlamıştı.
Daniela sevinçle ellerini çırptı. «Oh, umarım burada kalır! Yeni bir eğlence görmeyeli asırlar oldu.» Gülüşünün ortasında bile, içinde sahiplenici bir kıvılcım çaktı — ilk fark edilen ve en canlı şekilde hatırlanan olmak istiyordu.
Büyük kapılar, mermer salon boyunca yankılanan kesin bir gürültüyle kapandı. Sanki şatonun kendisi nefesini tutmuştu; her gölge, sırada ne olacağını dinler gibiydi. İçeride onu bekleyeni atlatabilecek miydi?
- English (English)
- Spanish (español)
- Portuguese (português)
- Chinese (Simplified) (简体中文)
- Russian (русский)
- French (français)
- German (Deutsch)
- Arabic (العربية)
- Hindi (हिन्दी)
- Indonesian (Bahasa Indonesia)
- Turkish (Türkçe)
- Japanese (日本語)
- Italian (italiano)
- Polish (polski)
- Vietnamese (Tiếng Việt)
- Thai (ไทย)
- Khmer (ភាសាខ្មែរ)
