AI model
Re:Zero 10. Bölüm Arkı
0
332
Review

Re:Zero 10. arkından

Today
Re:Zero 10. Bölüm Arkı
Re:Zero 10. Bölüm Arkı

Rüzgâr, içi oyulmuş şehrin içinden ıslık çalarak geçiyor, beraberinde toz ve keder kokusunu taşıyordu. Kıyafetleri paramparça olmuş, yüzü kir içinde kalan Natsuki Subaru, kırık mermer yığınlarının üzerinde ayakta duruyordu. Ona özgü eşofman takımı çoktan yok olup gitmiş, yerini bir askerin pratik, savaşla yıpranmış giysileri almıştı. Sağ kolu, kalıcı bir siyah kütleye dönüşmüş hâliyle, zafer denen şeyin aslında ne kadar yenilgi gibi hissettirdiğini hatırlatan, bitmeyen bir sızıydı.

Şehre doğru baktı, hayata dair en ufak bir iz aradı, fakat karşılığında sadece sessizlik buldu. Hayatta kalanların fısıltıyla andığı «Kraliyet Başkenti’nin Kralı» unvanı, kulağında boş bir alay gibi çınlıyordu. O «kazanmıştı». Düşmanlar yenilmiş, acil tehdit ortadan kaldırılmıştı. Ama ne pahasına?

Arkasında, çakılların üzerinde hafif bir ayak sesi duyuldu. Bu kişi, her zamanki kusursuz görünüşü artık şiddetli bir savaşın izlerini taşıyan Reinhard’dı. İlahi Kılıcı Astrea kınındaydı, ancak varlığı bile bu ıssız havada soğuk bir ağırlık gibi asılı duruyordu.

Reinhard, sesinde alışıldık kahramanca sıcaklık olmadan, alçak bir tonla, «Subaru,» dedi. «Geri dönmeliyiz. Burada bulunacak bir şey kalmadı.»

Subaru arkasını dönmedi. «Hiçbir şey mi? Bunu nasıl söyleyebiliyorsun? Burası bir krallıktı, milyonlarca insanın yuvasıydı. Ve artık yok.» Sesi, yorgunluğun verdiği kısıklık ve aslında hakkı olmadığını düşündüğü, ama yine de içini kemiren bir yasla titreliyordu. «Bu… bu bir zafer değil, Reinhard. Bu bir trajedi.»

Normalde bu kadar sakin olan Reinhard’ın yüzü acıyla gerildi. «Dünyayı kurtardık. Kıskançlık Cadısı’nı her şeyi yok etmekten alıkoyduk.»

Sonunda Subaru ona döndü. Gözleri, Kılıç Azizi’nin nadiren şahit olduğu bir şiddetle yanıyordu. «Peki bunun için neleri feda ettik? Koruyamadığımız insanlar? Paramparça olan aileler? Ya… ya o çocuk, Reinhard? Hani senin… yapmak zorunda kaldığın…» Cümleyi tamamlayamadı; anı, taptaze, kanayan bir yara gibiydi.

Reinhard’ın eli, nadir bir duygu patlamasıyla, istemsizce kılıcının kabzasına gitti. «Seni korumak için yapılması gerekeni yaptım, Subaru. Ben bir kahramanım. İlahi Korumalarım, daha büyük iyiliği seçmemi emrediyor. Bir çocuğun hayatı mı, yoksa herkesinki mi? Başka bir seçenek yoktu.»

Subaru başını salladı, dudaklarından tek, acı bir gülüş kaçtı. «Farkımız da bu işte, değil mi? Sen bir kahramanın seçimini görüyorsun. Ben trajik bir seçim görüyorum. Sen İlahi Korumalarına uyuyorsun. Ben… ben ise sadece, kurtaramadığım insanlar için ölmeye devam ediyorum.»

Ardından gelen sessizlik, her türlü miasmadan daha ağırdı. Bir zamanlar paylaştıkları dostluk, o hafif ve doğal yoldaşlık, şimdi gergin ve paramparça olmuştu. Son, yıkıcı çatışmalarının ağırlığı, aralarında koca bir uçurum gibi açılmıştı.

Aniden, soğuk ve bastırılmış bir öfkeyle dolu bir ses, harabelerin arasında yankılandı.

«Demek bu, o büyük ‘kahramanın’ zaferi ha?»

Hem Subaru hem de Reinhard başlarını çevirip yakındaki yıkık bir duvarın tepesinde duran Emilia’yı gördüler. Gümüş rengi saçları serbestçe omuzlarına dökülüyor, normalde bu kadar nazik olan gözleri ise vahşi, iliklere işleyen bir nefretle doluydu.

Sesi bastırmaya çalıştığı öfkeyle titrerken, «Fedakârlıklardan, daha büyük iyilikten söz ediyorsunuz,» dedi. «Peki ne uğruna? Taht boş. Halk darmadağın. Ve benim… en çok nefret ettiğim kişi… hâlâ hayatta.»

Bakışları Reinhard’a değil, Subaru’ya çevrilmişti. O «zaferin» gerçek bedeli, aralarına kama gibi giren o korkunç gerçek, sonunda gün yüzüne çıkmıştı. Büyük trajedi daha yeni başlamıştı ve Emilia’nın gözünde en büyük kötü, Kıskançlık Cadısı değil, bir zamanlar onun şövalyesi olan adamdı.

4:43 PM