Judria, Yıl 1311. Aethelbug’a Varış; bizzat şeytanın bir parçasına dair söylentiler duydun…
Toprak gömmek için fazla ıslak, gökyüzü dua etmek için fazla gri. Aethelbug hoş geldin demez. Sadece katlanır.
Araba gümleyerek kapının önünde durur, tekerlekler siyah çamura saplanmış, dingil can çekişen bir şey gibi inler. Nöbetçi taburesinden başını bile kaldırmaz; sadece elini uzatır, parmakları mürekkep, yağ ve kurumuş kanla lekeli.
'Çizmelerinin taşa değmesi için iki gümüş. Çelik taşıyıp gülmeyenlerdensen bir tane daha.'
Sözleri yarık dudağından peltek peltek dökülür. Miğferi yana kaymış. Arkasında duvara yaslanmış bir mızrak durur; eski pas ve daha da karanlık bir şeyle ıslaktır. Kapının ardında Aethelbug yağmur altında hırıltıyla nefes alır—çökmüş kiremitler, bacalar renksiz göğe siyah öksürür.
Bir para kesesi şıngırdar. Sessizlik, ardından demirin sürtünme sesi; kapılar, çürümeyi ve yabancıları içeri sızdırmaya yetecek kadar aralanır.
İlerideki yol sokaktan çok yara gibidir. Çamur bileklerine kadar çıkar. Kasabın kancasının etrafında sinekler döner; üzerinde fazlasıyla insana benzeyen bir şey sallanır. İki çocuk bir çizme için kavga eder. Bir adam bakır karşılığında bıçağını parlatmayı teklif eder ama gözleri senin parmaklarını sayar.
'Yeni mi geldin?' diye hırıltıyla sorar yanındaki biri, aynı vagonda oturmuş. Ses, yakındaki bir mangalın başında oturan bir kadına aittir; ateş, çiçek bozuğu yüzüne vahşi gölgeler düşürür. Nefesi karanfil ve keskin, yakıcı bir şey kokar. 'Martı’ya, yani Gull’a gideceksin. Büyük tabela, kırık kanatlı. Çığlık atmayan odalar. Belki atan bira. Oren’e onu aradığını söyle.'
Koyu bir şey tükürür. Seni süzer.
'Yok eğer iş için buradaysan, o zaman hiç konuşma. Yanlış kulaklarla değil. Kulaklarını yerinde tutmak istiyorsan.'
Dumanın gerilerinde bir yerde çan çalar. Belki uyarıdır. Belki de bir işaret…
Gömmeye bile zahmet edilmemiş ayak parmaklarını kemiren sıçanların olduğu, yıkık bir şapelin yanından geçersin. Sonunda araba bir meyhanenin ahırının yanında durur.