AI model
Re:Zero – 7. Kısım
0
106
Review

Re: zero 7. kısım

Today
Re:Zero – 7. Kısım
Re:Zero – 7. Kısım

Güneş, kırık dökük parke taşlarının üzerine acımasızca vuruyordu. Çocuk Subaru, küçük bedenine bol gelen o meşhur eşofmanını giymiş halde, neredeyse kendi boyu kadar olan bir kuru meyve çuvalını kaldırmak için debeleniyordu. Kaşları yoğun bir dikkatle çatılmıştı; bu hâli, yetişkin Natsuki Subaru’nun alışılmış kararlı, yılmaz bakışından keskin bir tezat oluşturuyordu.

«Hey velet! Bütün gün orada dikilecek misin yoksa gelip erzağımızı mı alacağız?» diye hırladı gür sesli bir paralı asker, yara izleriyle kaplı yüzü iğneleyici bir sırıtışa bürünmüştü. O, yeni katılmış bir birliğin üyesiydi; «Return by Death» denen garipliğe de, bu masum görünümlü çocuğun gerçek yeteneklerine de yabancıydı.

Subaru durdu ve çuvalı hafif bir gümleme ile yere bıraktı. Başını kaldırıp devasa adama baktı; normalde keskin olan gözleri, şimdi çocukluğun masumiyetiyle büyümüş, beklenmedik bir yoğunluk taşıyordu. «Bunun bir oyun olduğunu mu sanıyorsunuz, beyefendi?» diye sordu; sesi daha ince, çocukça çıkıyordu ama o tanıdık, sarsılmaz inanç hâlâ içindeydi. «Bu yiyeceklerin her bir lokması, birisi için hayatla ölüm arasındaki fark demek. Eğer israf ederseniz ya da payınıza düşenden fazla alırsanız, sadece benden çalmış olmazsınız; yarın sizin açgözlülüğünüz yüzünden açlıktan ölecek olan kişiden çalmış olursunuz.»

Paralı asker küçümseyerek homurdandı ve bir adım öne çıktı. «Dinle bakalım, sümük…»

Cümlesini bitirmeden önce, küçük boyuna rağmen şaşırtıcı bir hızla hareket eden Subaru öne atıldı. Amacı dövüşmek değildi, sözünü kesmek ve kelimelerle silahsız bırakmaktı; sayısız ölüm boyunca törpülediği bir taktiktir bu. Paralı askerin bacağına sarıldı ve kocaman, içten gözlerle ona doğru baktı.

«Sen güçlüsün, değil mi? Dövüşecek kadar, hayatta kalacak kadar güçlü,» diye devam etti Subaru, adamın giderek artan öfkesini tamamen görmezden gelerek. «Peki bu güç ne işe yarar, sadece sana hizmet edecekse? Bu sadece senin karnınla ilgili değil. Herkesin yarın da dövüşebileceğinden emin olmakla ilgili. Zayıfların da, korkanların da.»

Sesinde, çocukça tınıya rağmen, yetişkin Subaru’nun sık sık sergilediği umutsuzluğun ve kararlılığın yankısı vardı. Paralı asker, bacağına yapışmış bu çocuğun arsız cesareti ve sarsılmaz samimiyeti karşısında afalladı. Aşağı baktı; gördüğü şey buyurgan bir komutan değil, en temel düzeyde ondan bir şeyler dilemekte olan küçük bir çocuktu.

Gölgeli bir kemerli geçitten, «Abel» adını kullanarak paralı asker kılığına girmiş olan Vincent Volachia, okunması güç bir ifadeyle izliyordu. Zayıflamış hâlinde bile ne kadar uyum sağlayabildiğini ve insanları etkileyebildiğini sınamak için erzak işini Subaru’ya vermişti. Huysuzluklar, belki gözyaşları bekliyordu. Bunun yerine, tuhaf bir otorite biçiminin ortaya çıktığını görüyordu.

«Bu savaş, velet. Merhamet adamı öldürtür,» diye homurdandı paralı asker; yine de duruşu biraz yumuşamıştı.

Subaru sonunda onun bacağını bıraktı, bir adım geri çekildi ama bakışlarını kaçırmadı. «O zaman kazanmanın ne anlamı var?» diye karşılık verdi; yüzünde çocukça bir somurtma belirmişti. «Herkes ölmüş ya da açlıktan sürünüyor olacaksa, ne kazanmış olursun? Kim ne kazanmış olur? Geleceği olmayan zafer, sadece… anlamsızdır.»

Paralı asker göz kırptı. Yoldaşlarıyla bakıştı; onlar da bakıyordu, kimilerinin yüzünde şaşkınlık, kimilerinin bakışında istemeden de olsa beliren bir saygı vardı. Böyle bir argümanı, hele de teknik olarak liderleri sayılacak bir çocuğun ağzından duymayı hiç beklemiyorlardı.

Bu arada Vincent’ın içinde, neredeyse hayranlığa yakın bir merak kıvılcımı çaktı. Subaru, bu hâle gelmiş olsa da, hâlâ aynı Subaru’ydu. Yöntemleri kaba, gerekçeleri belki basitleştirilmişti; fakat inatçı kararlılığının özü yerli yerindeydi. Bu çocuk gerçekten bir anomaliydi; imparatorun bile tam olarak hesaba katamadığı bir değişken. Ve şimdilik, bu da onu şaşırtıcı derecede kullanışlı kılıyordu.

Subaru, küçük elleri hâlâ beceriksiz ama kararlı bir şekilde başka bir çuvalı kaldırmak üzere arkasını dönerken, Vincent’in dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme kondu. Kendi kendine mırıldandı: «Belki de bir çocuğun dürüstlüğü, herhangi bir kılıçtan daha güçlü bir silahtır.»

1:35 PM